Kaliforniya’nın White Mountains isimli dağlarının saklı bir yerinde dünyanın en yaşlı ağaç türleri bulunmaktadır. Bir bristlecone çamı olan Methuselah (ağacın özel ismi), 48 asır yaşındadır. Bu ağaç Mısır’ın Büyük Piramitleri inşa edildiğinde küçücük bir fidandı. İnsanlık ve medeniyetle olgunlaşıp konuşabilseydi, muhtemelen hepimiz için önemli öğütleri olurdu.
Bu ağacın yaşını bir insanın yaşadığı en uzun yaşla karşılaştırın sadece 122 yıl; hayatlarımız zaman içinde sadece bir anı gibi kalmış oluyor.
Çam gibi ağaçlar binlerce yıl yaşayabilirken, hayvanlar en fazla birkaç yüz yıllık bir ömre sahip olabilir mi? Ölüme nasıl meydan okuyabiliyorlar? Bitkiler yüzlerce yıl nasıl yaşıyor?
Bir bitki için yaşlanma ne anlama gelir?
Methuselah’ın dünyanın en yaşlı ağacı olup olmadığı konusu tartışmaya açık olabilir. Çünkü Methuselah dünyanın en eski bireysel ağacıdır. Yani “Pando” 75.000 kavak ağacından oluşan tek bir klonal organizmadır. Tek tek ağaçlar çok yaşlı değil, ama hepsi eski bir tekil kök sistemiyle birbirine bağlı; her ağaç daha büyük koloninin bir parçasıdır.
Bu tarz durumlar bitkilerin yaşlanması hakkında konuşmayı zorlaştırıyor. Sözcüğün anlamı , bu özel bağlamda yaşlanmanın ne anlama geldiğini tanımlamayı önemli kılan kültürel imalarla doludur.
Birçoğumuz için yaşlanma, kırışıklıklar ve ağrıyan eklemlerle eş anlamlıdır yani canlılığın azalması. Bununla birlikte, yaş mutlaka aşınma ve yıpranma ile alakalı değildir. Zamanla, çevre koşullarının kaçınılmaz saldırısı, canlı hücrelerin bütünlüğünü bozarak yaşlanmaya neden olmaktadır.
Senesans nedir?
Yaşlanma olayı, kırışıklıklar veya yaşa bağlı bir takım sorunları tedavi etmek için birebirdir. Yaşlanma, hücrelerin hücre ölümeden, bölünmeyi ve büyümeyi durdurmasıdır. Yaşlanma, stresörler veya DNA hasarı nedeniyle oluşabilir. Hücre bölünmesi olmadan yeni doku oluşmaz, bu da yaşlanmayı kaçınılmaz kılar.
Yapılan yaşlanma önleyici çalışmalarla, sadece nasıl daha uzun yaşayacağımızı değil, aynı zamanda komorbiditeler ve kırışıklıklar olmadan nasıl daha uzun yaşayacağımızı da anlamak istiyoruz!
Bu da ölümün kaçınılmazlığını gündeme getiriyor. Tabi ki tüm yaşam formlarının ölmesi muhtemel bir gerçektir. Ölümsüzlük diye bir şey olmasa da bazı şeyler buna çok yakın olabiliyor. Pando biyolojik olarak ölümsüzlüğe en yakın olan canlıdır. Hydra ve ölümsüz denizanası Turritopsis dohrnii gibi diğer canlılar da yüzlerce yıl yaşayabilirler. Bunu kök hücrelerini yenileyerek veya onları olgunlaşmamış (yaşlanmamış) bir duruma geri döndürerek yaparlar. Diğer hayvanlarda da gözlemlenen bu mekanizmalar, tek başına ağaçlara uzun ömürlerini veren şey değildir.
Bitkiler yavaş büyür
Hayvanlar yaşamları boyunca rekabet etme eğilimindedir. Böcekler sadece birkaç hafta yaşayabilir, daha küçük böcekler üreyip sonra ölürler. İnsanlar maksimum 122 yıla kadar yaşamayı başardılar, ancak WHO’ya göre (2016 itibariyle) insanlar için ortalama yaşam beklentisi sadece 72 yıldır.
Çoğu insan bebeğinin yürüyebildiği bir yılda, 40 yaşındaki bristlecone fidesi 15 cm yüksekliğe zar zor ulaşmış olabilir. 40 yaşına geldiğinde, zaten bir orta yaş krizi yaşıyorsun, ancak bu ağaç türü filizlenmeyecek bile.
Gerçekten yavaş ve istikrarlı!
Bitkiler yok olan parçalarını yeniden üretebilir
Basında çok duymuyoruz ama bitkilerde tıpkı bizim gibi kök hücreler vardır. Meristem adı verilen bu küçük hücre popülasyonu, bitkilere adeta bir düğme hareketiyle büyüme ve büyüme davranışlarını değiştirme yeteneği verir. Bitkinin kök uçlarında, sürgünler ve çevresindeki alanlar büyüme noktaları olan meristematik hücrelerdir.
Meristemler
Şaşırtıcı bir şekilde, meristematik hücre popülasyonları, çevresel koşullara bağlı olarak bölünebilir veya bölünmelerini bekletebilirler. Bitkiler, koşullar uygunsa, toprak iyi sulanırsa, hava çok sıcak veya çok soğuk değilse, bitki meristematik hücrelerini harekete geçirir ve yeni dallar oluşturur. Bununla birlikte, koşullar kuru ve kuru, çok sıcak veya çok soğuk olduğunda, bu hücreler bitki yeniden büyümek için yeterli kaynağa sahip olana kadar uykuda kalabilir.
Sessiz merkez
Ghent Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, ‘sessiz merkezler’ olarak adlandırılan bir dizi bitki kök hücresinin, bitkinin orijinal DNA’sının yedekleri olarak işlev gördüğünü keşfettiler. Bu hücre popülasyonu çok sık bölünmez ve hatta bölünmesini baskılar. Bir hücre bölündüğünde, DNA’sına mutasyonlar sokma riski taşır. Bunun yerine, uykudaki merkezdeki hücreler stresli uyaranlara tepki olarak hareket ediyor gibi görünüyor. Prensipte bu hücre grubu, organizma için işler sarpa sardığında bazı koruyucu işlevler üstlenebilir.
Koşullar elverişsiz olduğunda bitkiler büyümeyi durdurabilir
Bu esneklik ve uyarlanabilirlik, bitkilerin zor zamanlarda diğer hayvan türlerinden çok daha iyi hayatta kalmasına yardımcı olur. Özellikle uçlarda veya hem kökte hem de sürgünde meristemlerin varlığı, çevreleriyle savaşmalarını sağlar. Hareket edemeyen bitkiler, yüzey alanlarını arttırmaya ve avcıların ve çevrenin verdiği zararla başa çıkmaya yönlendirilir.
Embriyo sonrası hayvanlar tamamen oluşumunu yerine getirmiş olur. Oluşan vücut parçaları basitçe büyür veya yetişkin formlarına dönüşür. Ancak bitkiler gerektiğinde yeni dallar ve kökler üretebilir ve hasarlı olanları yeniden onarırlar.
Büyük ağaçlar dışarıdan kırışık görünebilirler ama hücreleri hala gençtir. Bu eski ağaçlar bize çok fazla bilgelik sağllar, onlar dünya tarihinin önemli bir parçası ve saygımızı ve korumamızı hak ediyorlar.
Referanslar
- https://www.fs.fed.us/database/feis/plants/tree/pinlon/all.html#21
- https://science.sciencemag.org/content/342/6160/860
- https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0531556500002345?via%3Dihub